Doğmakla Başladı

Bu yılki doğum günümde her yıl yaptığım gibi bir geçmiş yılı gözden geçirme, ne öğrendim ne aldım ne verdim üzerinden bir gönül muhasebesi yaptım yine tabii..

Fakat her yıldan farklı, oldukça değişik duygularla geçirdiğim bir yıl olduğundan, kağıda dökmek bir miktar zaman aldı..

Bir kere en büyük farkı öyle madde madde size sunacağım bir reçetenin kendini göstermemiş olması. Yazılarımı okuyanlar bilir, genellikle derler toparlar listeler ve kolaylaştırırım anltacaklarımı. Gelin görün ki, bu sefer onu kesinlikle yapamadım. 

Belki de bu yüzden kalem kağıttan kaçtım kim bilir.. O yüzden anlatacaklarım her zamankinden dağınık olabilir. Şimdiden affola..

Hepimiz,  hayatın çeşitli alanlarında sınava tabi tutulduğumuz günlerden geçiyoruz. Dünya tarihine yazılacak günlerden. Her birimize ayrı ayrı dokunup, dürten, zorlayıp, sarsan günlerden..

Tabii ki yılın altı ayını bu şekilde geçirdiğim bir yeni yaş diğer yıllardaki gibi olmayacaktı. Aynı olsaydı sıkıntı vardı.

Farkındalıklarımdan bahsetmem gerekirse, teorik olarak bildiğim ya da ufak ufak deneyimlediğim şeyleri koca koca, üstüme doğru gelen koca birer çığ gibi yaşadığım.

Bunlardan bazıları; belirsizlikle burun buruna yaşamak, birinci halka en yakınlarla 7/24 bir arada olmanın getirdikleri, “çok severim” dediklerimi ucundan bile yapacak zaman bulamamak, bulduğumda ise yapmak istememek, “ bu nereye kadar böyle gidecek?” sorularını kafamın içinde lunaparklardaki üstüne çekiçle vurunca diğer delikten çıkan tavşanlar misali susturmaya çalışmak, sağlığa yakın plan yaparken  ruh sağlığının elden gitmemesi için (hiçbir damardan beslenmeden) diimdik durmaya çalışmak, işle ilgili yaptığım planların hepsini uzunca bir süreliğine çöpe atmak.

Daha da uzayabilir liste.. Ama dediğim gibi bu bir listeden çok çözülmesi imkansız gibi görünen karmakarışık bir yün yumağına benziyor. 

Tüm bu yaşananların ana teması nedir diye kendime sorduğumda; esas meselenin “kendine tahammül etme” olduğunu gördüm.

47 yılı geride bıraktığım şu dünya denen gezegende, suratıma suratıma vuran rüzgar buydu işte.

İstediğin ya da planladığını yapamadığında da kendine tahammül edebiliyor musun?

Yapman beklenenleri yapamadığın gibi yaptığında da mahvettiğinde kendini yine de kabul edebiliyor musun?

Kanından canından olanları “çok sevdiğini” söylemek kolay, onlarla her zamankinden daha çok bir arada olup gözüne giren çalılara rağmen kendini hala hoş görebiliyor musun?

“Sabırlıdır o” diyenlerin yüzünü yere eğecek şekilde ortalığı kasıp kavurduktan sonra dönüp kendine “ tamam sen de insansın, olabilir” diyebiliyor musun?

Kendinle hayatının en yakın ilişkisini kurarken hatasıyla sevabıyla insan olmanın yükünü layıkıyla taşıyabiliyor musun ?

Hayatta bir şeyi yapabiliyorken, onu sonsuza kadar yapabileceğini zannetme yanılgısına düştüğünü fark ettiğinde hala aynada gözlerinin içine bakıp kendine şefkat duyabiliyor musun?

İşte bu minvalde sorularla hali hazırda hemhal olurken yazı yazmak bana zor geldi büyük ihtimalle. Bu da kendime tahammül etmekte zorlandığım bir konu oldu hatta; “yazamamak”. Dayandım, önce kızdım kendime, sonra bıraktım. Her şey olur.. İşte o kadar!

Ortalarda bolca içi boşaltılarak piyasada satışa sunulan “kendin ol” klişesinin gerçek yüzü işte böyle bir şey a dostlar! Yok öyle yere çarpmadan, düşüp kanamadan kendin olmak… Nerdee ?
Kim olabilmiş ki biz olalım?
Yol uzun, yol çetrefilli..
Devam..

Yine de, hala, her zaman, neye mal olursa olsun, öyle ya da böyle ve ısrarla; hayat iyi ki..

Nice yıllara 🎈 


4 Yorum

  1. Arzu

    Altı sorunun altısı da üzerine düşünülesi ve düşündükçe de kendimizi bulacağımız sorular. Eline, yüreğine sağlık Ayşegül’cüm… Keşiflerle dolu nice güzel yaşlara…

    • Canım çok teşekkür ederim 🙏❤️ Hep birlikte inşallah..

  2. Sinem Bahçeli

    Böyle paylaşımlarla, farkındalıklarla, içten renkli yazılarla nice yıllara Ayşegülcüğüm…İyi ki doğdun, iyi ki varsın 🙂

Yorum bırakın